31 Ocak 2024 Çarşamba

 YETER..YETER...YETER..


"ADALET ÖLDÜ

Çok eski yıllarda ingiltere’de bir gelenek varmış.
Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınıp herkese duyurulurmuş.
Bir asil öldüğünde iki kez, Kralın bir yakını öldüğünde üç kez, Kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış.

Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkum etmiş…

Ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış.

Ahali merak içinde kalıp papaza koşmuş:
“ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri mi var ki o ölünce çan beş kez çalınsın…”

Papaz yanıt vermiş:


“kraldan daha önemli bir şey var; adalet öldü.."


Bugün ülkemin yaşadığı son adaletsizlik, empati yapan sağduyulu her insan gibi beni de derinden sarstı. 

Bütün gece "Neden" diye sorguladım. Neden insanlar bu kadar duyarsız, neden haksızlıklar karşısında dilsiz şeytan misali susuyorlar, neden görmüyorlar diye sürekli kafamın içinde sorular dönüp durdu.

İnsanların büyük çoğunluğu bir nevi zombi. Yaşamıyorlar, onları yöneten güce, zihniyete tapıyorlar, biat ediyor ve taklit ediyorlar. Onun için toplum kendilerini yönetenlerle aynı oluyor. Kendilerini yönetenler adaletsiz ise onlar da adaletsiz oluyor. Onların yaptıklarını görmüyorlar, çünkü kendileri de aynı onlar gibiler.

Okumayan, güce tapan, biat eden, sorgusuz sualsiz kabul eden bu zihniyet değişmedikçe hep aynı döngü içinde olacağımızı anlıyorum.  Her zaman birilerinin güdümü altında yaşamaya alışkın bu insanlarla birlikte olmak gerçekten acı verici. Sevgili Azra Kohen'in "Gör Beni" kitabında okuduğum cümleyi hatırlıyorum. "Görmeyenlerin arasında gören olmak, duymayanların arasında duyan olmak çok zor."  

Bu ülkede yıllardır haksızlıklar vardı, ancak son yıllarda akıl almaz boyutlara ulaştı. Adaletsizlik, ekonomik sıkıntılar, kontrolsüz göç sorunları ülkeyi etkisi altına alıyor. Yönetenler zenginleştikçe halk fakirleşiyor. Ekonomik kriz arttıkça yolsuzluklar, dolandırıcılık, ahlak yoksunluğu da o nispette artıyor. İnsanlar yaşadıklarını kanıksamaya başlayarak bu durumdan kurtulmak için tepki göstermiyorlar. 

Son yıllarda eğitim sistemi ile oynandı ve eğitim kalitesi iyice düştü. Dini kullanarak insanlar uyutuldu, korkutuldu. Din tacirleri insanları kandırmaya devam etti. Bu şekilde toplumun yöneticilere sorgusuz sualsiz itaat etmeleri istendi. Diyanet'in bütçesinin neden bu kadar yüksek olduğunu, imam maaşlarının öğretmen maaşlarından neden çok daha yüksek olduğunu sorgulamaları istenmedi. Bunları dile getirenlere de dinsiz damgası vuruldu. Hilafet, şeriat tartışmaları, yürüyüşleri Anayasaya aykırı olmasına rağmen desteklendi. Suçu ispat edilmemiş onlarca, belki yüzlerce kişinin özgürlükleri ellerinden alındı. 

Ülkemi bu hale getiren zihniyeti uyandırmak, biraz olsun olayların ardına bakabilmelerini, okuyup anlamalarını ve sorgulamalarını sağlamak için çabaladıkça boşa kürek çektiğimi gördüğüm zaman üzülüyorum. Bu gece tüm insanların ellerinden tutup yürütemeyeceğimi düşünerek YETER dedim. Yaptıklarının karşılıklarını acı çekerek öğrenmeleri gerekiyorsa o şekilde anlayacaklar. Tabii ki kurunun yanında yaş da yanacağı içi tüm toplum zarar görecek.

Bu gece gerçekten çok ama çok üzgünüm. Gelecek nesiller için, Atatürk'ün kurduğu ve bizlere armağan ettiği Cumhuriyet için, insanlık için.

Beril Ötügen Savun

30.Ocak.2024



18 Ocak 2024 Perşembe

 Bersa 33 Yaşında...

33 yıl önce 18 Ocak 1991’de Ankara’da henüz 29 yaşında iken kurduğum ilk ismi kızımın isminin baş harflerinden (Berçin Birge Savun) BBS olan firmamızı, daha sonra isim değişikliği yaparak Bersa İç ve Dış Ticaret Ltd. Şti olarak  faaliyete başladım. Bersa’da yine 1998 yılında sonsuzluğa yolcu ettiğim kızımın ismini yansıtıyordu.. Berçin’in Ber’i Savun’un Sa’sını birleştirip Bersa dedim firmama. Kızımı da bu firma ile birlikte yaşattım. Her ebeveyn işini kurup yaşatıp çocuklarına bırakmak ister. Ben ona bırakamayacığımı bilerek işimle oyalanmayı ve onun adıyla yaşatmayı seçtim. 

Bu 33 yılda neler olmadı ki...En sevdiklerinin ölümü, ekonomik krizler, dibe vurmak, farklı faaliyet konularına geçmek ve her defasında yeniden başlamak, başarılar, hedefler, yılmadan, ümitsizliğe kapılmadan ayağa kalkmak.

Ekonomik krizlerin eksik olmadığı Türkiye’de iş yapmanın zorluklarını yaşarken çektiğim acılar, üzüntüler, stresler şimdi geriye bakınca o kadar acıtmıyor. Önemli olan yaşanan zorluklara rağmen ayakta kalabilmek. 

Başladığımda tek sermayem sevgi dolu, eğitime, okumaya önem veren bir anne ve çocuklarına her zaman güvenen bir babanın evladı olmaktı. Henüz 14 yaşımdayken aramızdan ayrılan babam Atilla Ötügen’in sözleri hep yol göstericim oldu. Bize işe gittiğinizde evi, eve geldiğinizde işi unutmalısınız derdi. Bunu hep benimsedim.

Subay bir baba ve ev hanımı bir annenin çocuğu olarak ticari tecrübesizlikler sonucu zor günler yaşadım.

Tecrübe, İnsanların Yedikleri Kazıkların Toplamıdır.- James Thurber ”,  “İnsanı Öldürmeyen Her Darbe Onu Daha da Yüceltir- Konfüçyüs” ve “İstek Olursa Yol Bulunur - Napoleon Hill” sözleri daima çalışma masamın arkasında durarak bana yolumu gösterir. 

Yıllar siz farketmeden hızla geçiyor. 2015’te doğum günümde yazdığım bir yazıda dediğim gibi;

Ömür dediğimiz bir AN'dır.  
Hayat öyle kısa ki.. İlk nefesimden bugüne neler yaşandı bu bir AN'da.. 

Hayat, en tatlı yüzünü gösterdi, bir evlat sahibi yaptı.  
En acı yüzünü; ölümü gösterdi, en sevdiklerimi aldı.. 

Hayat; her nefeste beni olgunlaştırmaya devam etmekte..

Hayat; şükretmeyi bilirsen sabrını da veriyormuş, yüzünden tebessümü de eksiltmiyormuş..

Bu AN'lık iş hayatımı oynadığım tiyatro sahnemde benimle birlikte rol alan, sahnemden ayrılan, benimle kalan, bana dersler veren, yüreğime dokunan, mutlu eden, üzen, hayatımın bundan sonraki perdelerinde yanımda olacak olan her varlığa sonsuz teşekkür ediyorum.

Bersa’da birlikte çalıştığımız iş arkadaşlarımızla birlikte nice sağlık, sevgi, huzur, mutluluk ve başarı dolu yıllarımız olsun..Bersa ismi ile yaşasın...

Beril Ötügen Savun
18.Ocak.2024

💕

24 Ekim 2023 Salı

Doğduğum Gün🎂

 DOĞDUĞUM GÜN.

Neden Dünya ya geldim?  Neden Dünyadayım?  Amacım Ne?  Dünyaya Nereden geldim? 

62 yıl önce açılan dünya sahnemde ilk tanıştığım insan beni 8 ay karnında taşıdıktan sonra sahneye inmemi sağlayan annemdi. Daha sonra kısa beraberliğimizde çok seveceğim insan babam devreye girdi.  Zaman içerisinde bir kız ve bir erkek kardeş ile 5 kişilik bir aile olarak dünya yolumuza devam ederken ilk ayrılık 14 yaşımda gerçekleşti. Babam dünya sahnemden ayrıldı ve 4 kişi olarak devam etttiğim sahnemde çoğalma dönemine sıra geldi. Çekirdek ailemizde herkes kendi sahnelerini yaratmak üzere ayrıldı. Yaşanan aşk hikayeleri, ilk öpücük, aşk acıları ve mutlulukları sonunda Babür ile ilk evlilik ve bir kız çocuğu.. Birge'm dünya sahneme geldiğinde eksikler tamamlandı. Ve 2. ve en zor ayrılık 36 yaşımda geldi. Canımdan can koparcasına Birge'm 10 sene içinde dünya sahnemden ayrıldı. 4 yıl sonra Babürde sahneden ayrılınca hayat oyunumda yola tek başına devam etmek beni olgunlaştırdı. İstanbul'daki olgunluk dönemi sahnemde, çocukluk arkadaşım Engin sahneye geldi. 

62 yılda dünyada çok şey öğrendim. Zorluk ve mücadeleler sonunda gerçekleştirdiğim amaçlarım, bu yolda sağlam adımlarla yürümemi sağladı. Hayata bakış açımı değiştiren ayrılıkların ve acıların da en az mutluluklar kadar önemli olduğunu ve hayatın zıtlıklarla oynanan bir tiyatro olduğunu fark ettim. 

Ama dünya oyununda en önemlisinin SEVGİ olduğunu anladım, arayışlarım ve sorgulamalarım sırasında yazdığım bir yazıda 'Tanrı Sevgidir, Sevgi Tanrıdır' demiştim. Bu sözün anlamını gün geçtikçe daha çok anlıyorum. Dünya da olan her varlığa Sevgi ile yaklaşmak tüm sorunların çözümü. İnsanoğlunun bunu en kısa zamanda anlaması en büyük dileğim. 

Benim dünya sahnemde her ne şekilde olursa olsun, acı-tatlı yaşadıklarım ile bana öğretmenlik yapan, yanımda yürüyen, sahnemden ayrılan her varlığa sonsuz teşekkürler.. Sizler olmasaydınız ben olmazdım. 

Sevgi, Sevgi, Sevgi.. Hep Sevgi ile Kalın.. Hayat yolumuza Sevgi ile Devam Edelim..

Beril Ötügen Savun

24. Ekim 2023


15 Mayıs 2023 Pazartesi

Felsefi Zombi Kelimesini Duydunuz mu?

Sevgili dostlarım, tarihi bir seçim yaşadık. 20 yılı aşkın bir süredir ülkeyi yönetenlerin değişmesini  istemeyen,  yeniliklere açık olmayan, dayatılan herşeyi sorgusuz sualsiz kabul eden ve şiddeti, saldırganlığı, tacizleri hoş sayan halkın bir bölümü devam dedi. Bazı insanların yapılanları görüp tepki vermesi ve bazılarının ise bunu hoş karşılaması beni hep düşündürmüştür.

- Neden göremiyorlar? Nasıl bu kadar duyarsız kalabiliyorlar, kabulleniyorlar diye kafamın içinde sorular dönüp durur.

Bu soruların cevabını o kadar çok sordum ki, sonunda karşıma çıkan bir kitap cevabı bulmama yardımcı oldu. Bu kitap 2000 yılında yayınlanan Yazar Robert J. Sawyer’in “Kuantum Gecesi” kitabı idi. Sawyer’ın tüm kitaplarını okudum.. İnsanlar, Melezler, www.(başlangıç, takip, mucize) serisi.. Hepsi birbirinden ilginç idi. Ama bu son kitabı benim için toplumu anlamamda aydınlatıcı oldu.

Kitabın konusu; deneysel bir psikolog olan James, toplumun içinde var olan ama fark edilmeyen psikopatları saptayacak yeni ve kusursuz bir yöntem geliştirmiştir. Kız arkadaşı Kayla ise insan bilincinin doğası konusunda şaşırtıcı bir buluş yapmış bir kuantum fizikçisidir. Dünya gittikçe büyüyen bir şiddet ve nefret dalgasının etkisi altındayken psikolog ile fizikçi dünya tümden karanlığa gömülmeden önce olanaksızı- insan doğasını değiştirmek - gerçekleştirmek için zamana karşı bir yarışa girerler. 

Kitapta ilginç bir araştırmadan bahsediyor. Burayı çok iyi anlamanızı isterim.. Q1, Q2 v e Q3.. Bunlar nedir diye soracaksınız. Kuantum fiziğine göre gruplanan insan toplulukları diyebiliriz anlayabileceğimiz bir dilde.. Bu gruplardan her biri de orantısal olarak diğerinden daha küçük.. 4’e 2’ye 1 gibi bir oranda görülüyorlar. Yani her gruba mensup bireyler, bir öncekinin yarısı kadar sık görülüyor. Yapılan deneylerde, yuvarlak olarak söylemek gerekirse, deneklerin %60’ında bir, %30’unda iki ve %15 inde üç elektron üstdüşüm konumunda.. Bu oranların tüm dünya nüfusunun yaklaşık 7 milyar olduğunu düşünürsek, 1. de 4 milyar, 2. de 2 milyar ve 3. de 1 milyar insan var demektir.

Q1 ler için şöyle bir benzetme yapıyor Sawyer, ışıkların yandığı ama içinde kimsenin olmadığı bir eve benzetilebilecek, kelimenin tam anlamıyla düşüncesiz insanlarla dolu bir dünyanın var olabilmesi mantıksal olarak tutarlı bir önermedir, yani herhangi bir içsel çelişki taşımaz. Bu tür varlıklara felsefi zombiler ya da felsefe zombileri diyoruz. Bunların yaptıkları sadece düşünen biri gibi davranmaktan ibarettir. İçlerinde hayat yoktur, ruminasyon alışkanlıkları, iç sesleri ve empatileri yoktur Birleşik Devletlerde ‘psilosopher’s zombie’ kelimesi ile anılan bu gruba kısaca p-zed diyelim. P-zed’leri körü körüne itaat eden tipler, otorite takipçileri diye açıklamış. P-zed’ler lider değildir, takipçidirler, taklitçidirler.  Kendi iradeleriyle hareket etmezler.  Bir p-zed sırf kendisine böyle emir verildi diye bir başkasına elektrik şoku verecektir zira içlerinde bunu yapmaması gerektiğini söyleyecek bir iç ses yoktur.  Q1’lerin insan ırkındaki oranı %60 bu da yaklaşık 4 milyar insan demek.

Q2 lerin ise psikopat olduklarını, bunların iç sesleri ve iç hayatları olduğunu ama hiçbir empati yeteneği sergilemediklerini ve sadece kendilerini düşündüklerini anlatıyor. Sokaktaki adama her yer psikopatlarla dolu desen, apışıp kalır çünkü psikopat denildiğinde aklına gözü dönmüş katiller gelir.  Binlerce farklı psikopat türü olabileceğinden bahsediyor. Psikopatlar geçmişte yaşadıkları üzerine düşünüp öz-eleştiri yapmazlar ve kişisel bunalımlara girmezler. Bir psikopatın gerçekten intihar edecek kadar bunalım yaşadığı görülmüş bir şey değildir. Bir psikopat için birini köprüden itmek çok kolay bir seçimdir çünkü bu tür bir şey psikopatların umurunda bile olmaz. Q2’lerin insan ırkındaki oranı ise %30 bu da yaklaşık 2 milyar insan demek.

Q1’ler p-zed (felsefi zombi) Q2’ler psikopatsa Q3’ler neye denk geliyor? Kendi eylemleri üzerinde düşünen, yaptıklarının doğru olup olmadığını değerlendiren tam bilince sahip insanlar..diğer bir deyişle -vicdan sahibi insanlar. Bilinç ve vicdan bir arada. Bu gruba da C-W-C - Consciousness with Conscience (Bilinç ve Vicdan Bir Arada). Kısaca quick diyelim. Q3’lerin insan ırkındaki oranı ise sadece %15 bu da yaklaşık 1 milyar insan demek.

Şimdi gelelim bu grupların davranışlarına, Q1 insanlar temel olarak taklitçidirler. Kendi düşüncelerini geliştirmek yerine başkalarının yaptıklarını yaparlar. Yani düşünmeden herşeyi taklit ederler. Taklit ettikleri kişi psikopatsa kendileri de psikopat gibi davranmaya başlarlar. Örnek olarak da Nazi Almanya’da olanları veriyor Sawyer. Sokaktaki Alman kötü bir insan değildi. Ama herkes gibi onlarda taklit konusunda çok başarılıydılar. Hitler, Himmler, Goebbels ve Goering gibi adamlar vardı ve bu psikopatlar o toplumun rol modelleri haline gelmişlerdi. Alman halkı bunların tutum, davranış ve düşüncelerini taklit etti ve benimsedi. Nuremberg Mitinglerini düşünün.. Herkes tek vücut gibi.

Evet, şimdi dünyayı yöneten liderleri, büyük işadamlarını düşünün. Q2’lerin çoğunlukta olduğu ortada.. Q3’lerin yöneteceği bir dünya da Q1’lerin Q3’leri taklit edeceği düşünüldüğünde p-zedlerin bilinçli ve vicdanlı insanlara dönüşeceği dolayısıyla insancıl bir dünya olacağı düşünülebilir.

Kuantum Gecesi kitabından çıkardığım kısa bir özeti sizlere ilettim. Umarım okur ve üzerinde düşünürsünüz. Etrafımızdaki yöneticilerin, ailemizin, arkadaş ve dostlarımızın içinde Q1, Q2 ve Q3 leri görebilirsiniz. Ben bu kitabı okuduktan sonra etrafımdakileri daha çok inceliyorum.

Teşekkürlerimle..

Beril Ötügen Savun
15.05.2023





24 Ekim 2021 Pazar

 

Vücudun senden izin almaksızın yaşlanır, Ruhun ise sen izin vermedikçe yaşlanmaz! 

Kızılderili atasözü


59 yıl - 720 ay - 3,130 hafta -21.915 gün -525.955 saat - 31.557,293 dakika -1,893,437,588 saniye... 

Evet dünya gezegeninde deneyimlediğim rakamlar bunlar, 6 saat sonra 60 yılımı deneyimliyor olacağım. Ben ruhumun yaşlanmadığına, dünyayı deneyimlediğine inanıyorum. Hangi boyuttan ve nereden geldiğimi bilemediğim gibi, hangi boyuta ve nereye gideceğimi de bilemiyorum. Ancak dünyadaki deneyimlerimin gideceğim boyuta hazırlık olduğunu düşünüyorum. Dünyadaki 60. yılımda ruhumun yaşadıklarım ile olgunlaştığını görüyorum. 

Bu 60 yılda sevgi- nefret, mutluluk-mutsuzluk, acı-tatlı, doğum-ölüm birçok zıt kavramları deneyimledim. Mutlulukların ve acıların en büyüğünü yaşadım. Dünyaya getirdiğim varlığın benden önce dünyayı terk edişini yaşadım ve yaşıyorum. 

İlk 20 yılımda okumak, öncelikle dünya yaşamı için kendimi geliştirmek, meslek sahibi olmak, evlenmek, çocuk sahibi olmak gibi deneyimlerle geçti. 

Sonraki 20 yılımda maddi değerler ön plandaydı, iş sahibi olmak, para kazanmak, tatiller, seyahatleri deneyimledim.

Son 20 yılımda ise 36 yaşımda sonsuzluğa yolcu ettiğim biricik kızımın deneyimi ile yaşadığım şok bilincimi açtı. Bilgi Kitabı'nda 'bazı bilinçler şokla açılır' yazar. Daha önceleri sadece dünya için yaşadığımı fark ettim. Hayata geliş amacımın doğmak, büyümek, sevişmek, yemek, içmek ve gezmekten ibaret olmadığını anladım ve bunun üzerine düşünmeye, okumaya ve araştırmaya başladım. Kapalı olan bilincim aralanmaya başladı. Yaralanan ruhumu ve bedenimi iyileştirmek için meditasyon, yoga, reiki, düşünce gücü, rüyalar, olumlamalar, hayal kurma ve bunun gibi birçok felsefeyi okudum ve deneyimledim. Beni en çok etkileyen ise Mevlana oldu. Başucu kitaplarım arasında Mesnevi ilk sırada.. Özellikle ruhumun dünya imtihanlarından daraldığını hissettiğim günlerde bir sayfa açtığımda o gün için beni rahatlatacak bir cümle ya da hikaye buluyorum. 

Önümüzdeki 20 yılın nasıl geçeceğini bugün deneyimlediklerime göre şekilleneceğini bilerek yaşıyorum. Beni mutsuz eden, huzursuzluk yaratan insan ve olaylardan uzaklaşmayı ve beni rahatlatan, ruhuma iyi gelen insanlar ve olayları seçiyorum. 1996 dan bu yana televizyon seyretmiyorum, gazete okumuyorum. Tabii bu dünyadan bihaber olduğum anlamına gelmesin, tam tersi dünyanın gidişini değiştirmenin olumsuzluklara takılmamak, onları izlememek ve sürekli haklarında konuşmamaktan geçtiğine inanıyorum. 

Ben bir dünya vatandaşıyım ve dünya için tüm adalet, barış, mutluluk, bereket ve sevgi istiyorum. İnanıyorum ki dünyada herkese yetecek herşey var. Yeter ki düşünelim, anlayalım ve bilinçlerimizi ve gözlerimizi açalım.

Dünya deneyimim için dünyaya gelmemi sağlayan anne-babama ve beni kardeşleri olarak seçen kardeşlerime ve bugüne kadarki yaşamıma dokunan her varlığa sonsuz teşekkürler.. İyi ki varsınız..


Beril Ötügen Savun

24 Ekim 2021








31 Aralık 2020 Perşembe

Güle Güle 2020 - Hoşgel 2021

 

Güle Güle 2020 — Hoşgel 2021

Büyük bir değişimin yaşandığı bir 2020 geçti dünyadan.

Hiçbir doğum sancısız olmaz,  değişimler her zaman kaoslarla gelir. 

Dünya 2020 de her açıdan kaosla karşılaştı. Bu değişimin ve yeni düzenin doğumuydu  bana göre.

2020’de yapmak isteyip yapamadıklarım da oldu, ama sağlıklı olmanın, nefes almanın önemini bilerek geçirdim günlerimi.

2020’nin tamamlanmasına saatler kala bu yıl yanımda olan, hayat sahnemi paylaştığım her varlığa sonsuz teşekkür ediyorum.

Yeni bir yıl yeni başlangıçlar demek. 2021 da insanların insan olmanın önemini ve anlamını kavrayacakları, her varlığın bir ve eşit olduğunu anlayacakları, barış, dostluk, sağlık ve sevginin ön planda olduğu bir yıl diliyorum. 

Bu sabah Yüksel Güvenir’in sayfasında yayınladığı yazı çok anlamlı ve paylaşmak istedim..

Ne olduysa, hayırlısı için oldu

Ne oluyorsa, hayırlısı için oluyor.

Ne olacaksa, hayırlısı için olacak.

Ne kaybettin ki, ağlıyorsun?

Ne getirdin ki, kaybettin?

Ne yarattın ki, yok oldu?

Ne aldıysan, buradaydı.

Ne verdiysen, buradaydı.

Sana bugün ait olan.

Dün başkasına aitti.

Yarın da bir başkasına ait olacak.

O zaman ne için boşuna üzülüyorsun?

Değişim, evrenin yasasıdır..

24 Ekim 2020 Cumartesi

Değişmeyen Tek Şey, Değişimin Kendisidir. - Heraklitos




Dünya yaşamımın 59.yılında her an değişerek yola devam ediyorum. Evren ve dünya sürekli evriliyor, değişiyor, bizler de bu değişime fark ederek ya da fark etmeyerek uyum sağlıyoruz. Bu yolda bazen yüreğim yanıyor, bazen mutluluktan uçuyorum, bazen sadece nefes alıyorum. Ama her düştüğümde, silkelenip ayağa kalkıyor ve Anka Kuşu gibi yeniden küllerimden doğuyorum.

İstanbul’a gelmeden önce, Melek Kartları hazırlamıştım ve çektiğim kartlardan beni etkileyen ve yaşamıma yön vermemi sağlayan kart ‘DEĞİŞİM’di. 

Dün akşam Ufuk Tarhan’ın T-İnsan kitabında, değişim ve değişim korkusundan bahseden bölümde, fiziksel ve duygusal acının beyindeki aynı bölgeleri aktive ettiğini, dolayısıyla duygusal acının fiziksel acı kadar gerçek ve yoğun hissedildiğini okurken yaşadığım duygusal acıların şiddetinin nedenini anladım. Ağrı eşiği yüksek olanların değişime adaptasyon eşiklerinin de yüksek olduğunu iddia ediyor Ufuk Tarhan. Ben de o şanslı grupta olanlardanım. Ağrı eşiğimin fazlasıyla yüksek olması, değişime daha çabuk uyum sağlamamı gerçekleştiriyor.

59 yıllık dünya hayatımda, yeni düzenler, yeni yaşamlar kurarak devam ediyorum, bundan sonraki hayatımın nasıl olacağı konusunda endişelerim yok, çünkü yaşamımı kendimin yönlendirdiğini  ve ben izin vermediğim sürece hiç kimsenin bana zarar veremeyeceğini de biliyorum artık. 

Dünya için; insanların İNSAN olduklarını, tüm varlıkların bir ve eşit olduğunu anlamalarını, dünyaya daha fazla zarar vermeden, bu gezegenin tüm varlıklar için önemini anlamalarını diliyorum.

59 yıllık yaşamım boyunca tekamülüme katkı sağlamak için, farklı dönemlerde farklı rollerde yaşamıma giren, bana mutluluk veren, üzüntü veren tüm varlıklara minnettarım.

Dünya hayatıma gelmek için seçtiğim anne ve babama beni dünyaya getirdikleri ve elimden tutup hayatıma yön verdikleri için sonsuz teşekkür ediyorum.

“En güçlüler değil, değişime en fazla uyum sağlayanlar ayakta kalır”  - Charles Darwin

“Değişim istiyorsanız, sebeplerini yaratın” - Dalai Lama

Beril Ötügen Savun

24. Ekim. 2020