30 Aralık 2014 Salı

Güle Güle 2014... Hoşgeldin 2015..

Güle Güle 2014 ..! Hoşgeldin 2015...!




Dünyadaki yaşamımızdan bir yıl daha geçiyor. 2014'ü iyisiyle, kötüsüyle, mutlu, mutsuz anılarla, gelenler ve gidenlerle uğurluyoruz. 

2014 nasıl geçti diye geriye baktığımızda, bu yılda diğer yıllarda olduğu gibi kimi zaman güldük, kimi zaman ağladık, bir an mutluluktan havalara uçarken, başka bir an yok olmak istedik. 

Son yıllarda bilmediğimiz boyutlara hazırlandığımızı düşünüyorum. Sıkıntılı gibi görülen zamanların bizi daha da olgunlaştırdığını fark ediyorum. Konfiçyüs'ün dediği gibi " İnsanı Öldürmeyen Her Darbe Onu Daha da Yüceltir. 

Bu yıl ülkemizde ve tüm dünyada sancılı, üzüntülü olaylar oldu. Felaketler ve acıların yanısıra yenilikler,  umutlar da vardı.. Yaşam çelişkilerden oluşuyor, hepimizin yaşantısında olduğu gibi. Bu çelişkilerin arasında hakikati bulmak, doğru insan olabilmenin yollarını aramak gerekiyor bana göre. 

Ben geçmiş yıllara göre daha sabırlı, daha hoşgörülüyüm. Bu dünyaya neden geldiğimi daha çok sorguluyorum. Sadece yemek, para kazanmak ve ölmekten ibaret olmadığını düşünüyorum yaşamın. 

Her yeni yıl umut demek, yenilenmek demek, yeniden başlamak demek.. 

2015 de küllerinden yeniden doğan anka kuşu misali yenilenmemizi, yaşama amacımızı bulmamızı; hakikati görmemizi; yenilgilerden, üzüntülerden ders almamızı; insanlık için, dünya için, evren için yapmamız gerekenleri anlamamızı; sağlık, barış, sevgi, bereket ve huzur dolu bir yıl geçirmemizi diliyorum.

Beril Ötügen Savun

31.12.2014

24 Ekim 2014 Cuma

Bugün Benim Doğum Günüm





Bugün benim doğum günüm..Bugün bir yaş daha aldım ve eve dönüş yoluna bir adım daha yaklaştım. Yaşamım boyunca hayatıma dokunan, acı-tatlı anılarımda yer alan, hayat denilen tiyatro da rol arkadaşım olarak bana eşlik eden, yol gösteren, ışık tutan, tecrübe kazandıran ve eve dönene kadar hayatımda rol alacak olan her varlığa teşekkürler.



12 Ekim 2014 Pazar

DENGE


DENGE




Her sabah balkonda manzarayı seydederken bir bardak limonlu su içmek en sevdiğim anlardandır. 

Bu sabah yine balkonda oturdum ve limonlu suyumu içerken bulutlara baktım. çeşitli şekillerde, büyük, küçük, kimileri pamuk gibi beyaz, bazısı gri bulutlar... ağaçlara baktım sarıdan yeşile, turuncudan kırmızıya rengarenk ağaçlar... denize baktım, bir tarafında güneş altın gibi parlıyor, diğer tarafı gölgede kaldığı için karanlık... güneşe baktım, bir bulutların arkasına saklanıyor, bir ışıl ışıl parlayarak gülümsüyor.

Dünyamızda ve ülkemizde son günlerde yaşanan olayları düşündüm.. Doğada herkese yetecek herşey varken neden bazılarının açlıklan öldüğünü, bazılarının da obezite ile boğuştuğunu anlamaya çalıştım. İnsanların özlerinin temiz olmasına karşın neden bu kadar kötülüklerin olduğunu, tüm insanların özleri gibi olmamasını sorguladım. Tüm insanlar hep iyi olabilirler mi?

Dün akşam İskenderiyeli bilim kadını Hypatia'nın hayatını konu alan Agora isimli filmde din adamları ve Tanrı adına kadınlara yapılan eziyeti, insanların kötülüğe ve adaletsizliğe bu kadar çabuk inanmalarını  ve iyilik yerine kötülüğe daha kolay ikna olduklarını görmek sanırım bu sorgulamalarımı güçlendirdi. İnsanlığa hizmet eden evrensel bir bilim kadınını cadı, büyücü olarak damgalayıp sonra da taşlayarak öldürmek için insanlar nasıl bir düşünce yapısına sahip olmalılar.

Bu düşünceler içerisindeyken bir anda yağmur yağmaya başladı ve ağaçlar daha yeşil ve parlak göründüler gözüme, tozlarından arınmışlardı. Güneş bulutların arasında karşıdaki birkaç binada ve denizin belli bölgelerinde altın gibi parlıyordu. 

Hava hep güneşli olsa ne olurdu diye sordum kendime ve herşeyin kuruyacağını, susuzluk ve kuraklık olacağını, bitkilerin ve ağaçların büyüyemeceğini, hep yağmurlu olsa dedim kendi kendime, sellerin olacağını ve bitkilerin çürüyeceğini, güneşten gelen ışınların renklendirdiği çiçekler ve ağaçların olamayacağını, hep karlı ve soğuk olsa herşeyin donacağını ve yaşamın olamayacağını düşündüm. Ağaçların ve çiçeklerin  tek bir renkte olduğunu düşünebiliyor musunuz? Renksiz bir dünya...

Doğada müthiş bir denge var ve bu denge güneş, yağmur, kar hepsini gerektiriyor.

Biz insanların da içinde doğadaki gibi bir denge olması gerektiğini anladım. İçimizde iyi, güzel, mutlu, çirkin, kötü, mutsuz bir çok düşüncelerimizin bir denge içerinde olması gerekiyor. İyilik ve güzellikleri anlamak için kötülük ve çirkinlikleri de bilmek gerekiyor. Bizi rahatsız eden düşüncelerimizi anlamak, gözyaşlarıyla temizlemek ve arınmak gerekiyor. Önemli olan tüm düşüncelerimizi dengede tutabilmek. Hangi düşünceyi beslersek onun çoğalmasını sağlayabiliriz. 

İnsanları ve kendimizi eleştirmeden olduğumuz gibi kabul etmeye başlarsak sanırım bu dengeyi sağlamaya başlayabiliriz. Değişime insan önce kendinden başlamalı. Her birey kendi değişimini sağlarsa toplum değişecektir ve doğadaki gibi muhteşem güzellikler ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum.

Beril Ötügen Savun
12.10.2014

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Zafer Bayramımız Kutlu Olsun


ZAFER ZAFER BENİMDİR DİYEBİLENLER İÇİNDİR.
CUMHURİYETİMİZİN, ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜN KIYMETİNİ BİLENLER, ATATÜRK'Ü ANLAYABİLENLER ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.

"BİRŞEY ANCAK DEĞERİBİ BİLENİN YANINDA KIYMETLİDİR." 

Vaktiyle ergin bir şeyh, yıllarca yanında yetiştirdiği müridini imtihan etmek ister. Onun eline iri bir pırlanta verip: “Oğlum” der “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.

” Mürit elinde pırlanta bir bakkal dükkanına girer ve “Şunu alır mısınız?” diye sorar . Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği mücevheri alır; elinde evirir çevirir; sonra: “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der. Mürit teşekkür edip çıkar.

Bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği mücevhere ancak bir beş lira vermeye razı olur. Üçüncü olarak semerciye gidir: Buna ne verirsiniz?” diye sorar Semerci şöyle bir bakar, “Bu der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm.”

Mürit en son olarak kuyumcuya gider. Kuyumcu mücevheri görünce yerinden fırlar. “Bu kadar büyük pırlantıya nereden buldun?” diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. “Buna kaç lira istiyorsun?” Mürit sorar: Siz ne veriyorsunuz?” “Ne istiyorsan veririm.” Mürit, “Hayır veremem.” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:

Ne olur bunu bana sat.
Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.” Mürit emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
Şeyhinin yanına dönen mürit büyük bir şaşkınlık içinde macerasını anlatır.
Şeyh sorar: “Bundan ne anladın?”
Müridin verdiği cevap çok doğrudur: “Bir şey ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir.

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Hayat

 Sonsuz Mutluluk Yoktur ; Mutlu Sonsuzluk vardır….
HAYAT ?
Hayat ; Doğmaktır..
Hayat ; Yaşamaktır..
Hayat ; Ölmektir…
Hayat ; Var Olmaktır…
Hayat ; Yok Olmaktır…
Hayat ; Sevmektir…
Hayat ; Nefret etmektir…
Hayat ; Sevilmektir..
Hayat ; Ayrılmaktır…
Hayat ; Kazanmaktır…
Hayat ; Kaybetmektir…
Hayat ; Gülmektir…
Hayat ; Ağlamaktır…
Hayat ; Çalışmaktır..
Hayat ; Boş gezmektir..
Hayat ; Zenginliktir..
Hayat : Fakirliktir…
Hayat : Dinlenmektir….
Hayat ; Yorulmaktır..
Hayat ; Mutluluktur..
Hayat : Mutsuz olmaktır..
Hayat ; Birlikte olmaktır..
Hayat : Yalnız olmaktır..
Hayat ; Sevişmektir..
Hayat ; Dövüşmektir..
Hayat : Barıştır..
Hayat ; Savaştır…
Hayat; Özgürlüktür…
Hayat ; Esarettir…
Hayat ; Doğurmaktır..
Hayat ; Öldürmektir..
Hayat ; Paylaşmaktır..
Hayat ; Çalmaktır…
Hayat ; Doğruluktur..
Hayat ; Yalandır..
Hayat ; Uyanmaktır..
Hayat ; Uyumaktır..
Hayat ; Rüya görmektir..
Hayat ; Kabus görmektir..
Hayat ; Hoşgörülü olmaktır..
Hayat ; Bencil olmaktır..
Hayat ; İnanmaktır..
Hayat ; İnkar Etmektir..
Hayat ; Gösteriştir..
Hayat ; Doğallıktır…
Hayat ; Suçlamaktır…
Hayat ; Affetmektir..
Hayat ; Zıtlıklarla birlikte oynanan bir tiyatrodur…
Beril Ötügen Savun

24 Temmuz 2014 Perşembe

İz Bırakanlar

18. Ocak.2013 


İZ BIRAKANLAR…

Dün akşam bazı düşüncelerini hiç benmimsemediğim gazeteci yazar Mehmet Ali Birand’ın vefatının ardından aklım bu konuya takıldı ve kendi kendime bazı insanların nasıl dünyaya iz bıraktıklarını düşündüm.

İz bırakan insanların bir çizgileri olduğunu ve o çizgi doğrultusunda yaşadıklarını ve bunun için her şeyi yaptıklarını ve bu çizgide ilerlerken doğru yaptıklarının yanında yanlış veya hatalı davranabildiklerini ama çizgilerinden asla vazgeçmediklerini de görüyoruz. İz bırakan insanlar toplumda bazı kesimin hoşuna gidiyor ve bu insanlar onun hakkında olumlu konuşuyorlar, başka bir kesimin hiç hoşuna gitmiyor , onlar da onun hakkında olumsuz konuşuyorlar, diğer bir kesim de bazen olumlu bazen olumsuz konuşuyor.

Dünyaya iz bırakan insanları bir düşünelim. En önemli örnek dünyanın en büyük devrimcisi sayılan Mustafa Kemal Atatürk.. Atatürk hakkında birçok insan olumlu konuşurken, bir kesimde benimsemedikleri olaylarla olumsuz yönlerini vurguluyor. Ama bu olumlu ya da olumsuz düşünceler Atatürk’ün yolunu değiştirmesine neden olmuyor. Ve çizdiği çizgide başarılı oluyor. 

Mehmet Ali Birand’da iz bırakanlara örnek bence.. güleryüzlü sempatik tavırları, yaptığı gafları kabul edişi, hayatı boyunca bir çok gazeteci-yazar yetiştirmesi ile olumlu, ama Türkiye’deki hassas konularda yaptığı anlamsız konuşmalar, dolandırıcılık davası sırasında Belçika Vatandaşlığını kullanması gibi konularla da olumsuz düşüncelere yol açsa da o çizgisinde başarılı oldu.

İnsan hatalarıyla büyüyor, hata yapmadan yaşamak mümkün değil, bu hatalardan dersler alıp yön değiştirmek insanın gelişimine katkı sağlıyor.

Konfiçyüs’un beğendiğim bir sözü var : Hata yapmak bir şey değildir, hata yaptığını unutmak kötüdür.

Bizlerde bizlerle aynı düşüncede olmayan insanları eleştirmek yerine kendi çizgilerimizi çizmeliyiz ve bu çizgide ilerlerken yağmurdan, kardan, fırtınadan etkilenmeyen bir dağ gibi olmalıyız.


Beril ÖTÜGEN SAVUN
24.07.2014

4 Mayıs 2014 Pazar

Mutluluk Nedir?

Merhaba,


Bu sabah balkonda yelkenlerin gösterisini fotoğraflayıp izlerken Mutluluğun ne demek olduğunu ve mutlu olduğum zamanları  düşündüm.



Aklımdan geçen örnekler;

Dokuz ay karnımda taşıdıktan ve doğum sancılarını da çektikten sonra kızımı dünyaya getirdiğim ilk an hissettiğim duygu MUTLULUK.

Çok sevdiğim ve uzun zamandır görmediğim sevdiğim bir insanı aniden karşımda gördüğüm an hissettiğim duygu MUTLULUK.

Bir davete gittiğimde topuklu ayakkabılarım canımı çok yaktığında ve dayanılmaz hale geldiğinde fırsat bulduğumda ayakkabılarımı ayağımdan çıkardığım an hissettiğim duygu MUTLULUK.

Uzun kış aylarından sonra veya sıcaktan çok bunaldığımda buz gibi denize girdiğim an hissettiğim duygu MUTLULUK.

Herhangi bir nedenle banyo almam engellendiğinde ilk suya girdiğim an hissettiğim duygu MUTLULUK.

Uzun ve yorucu bir yürüyüşten sonra oturduğum ilk an hissettiğim duygu MUTLULUK.

Zorluklarla gerçekleştirdiğim bir projeyi bitirdiğim ilk an hissettiğim duygu MUTLULUK.

Bütün bunlar bana kıştan sonra bahar gelmesi gibi ; MUTLU olmak için MUTSUZLUĞUN ne olduğunu bilmek gerektiğini ve doğumun sancısız olmayacağı gibi mutluluğunda mutsuzluk yaşanmadan olmayacağını düşündürdü. 

Dünyada yaşamımız boyunca acı-tatlı anılar, zorluklar ve mücadelelerle geçirdiğimiz yaşamın ardından sonsuzluğa gittiğimiz anda da MUTLU olacağımızı ve dünyada yaşamın bir imtihan, mutlu ve mutsuzluklar  arasında geçen bir döngü ve ölümün de sonsuzluğa doğuş demek olduğunu düşündüm.


Mevlana'dan;

Ayağına batan dikenler, aradığın ‘Gül’ün habercisidir.
Sıkıntılar gecedir dinlen kederlenme sabah elbet olacaktır.
Her şey üstüne gelip, seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde; sakın vazgeçme! İşte orası kaderinin değişeceği noktadır.
Üzülme! Çünkü Yaradan umudu en çaresiz anlarda yollar. Unutma, yağmurun en şiddetlisi en kara bulutlardan çıkar.

Beril ÖTÜGEN SAVUN
4.05.2014